Yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısının İş Dünyasına Getirdiği Yenilikler ve İş Dünyasının Beklentileri Paneli yapıldı. Panelde konuşan TOBB Hisarcıklıoğlu: “Bu tasarı şirketlerimizde, çağdaş işletmecilik, kurumsallaşma, iyi yönetim ilkeleri ve sağlıklı denetim gibi, küresel rekabetin gerektirdiği konularda önemli yararlar sağlayacaktır.” dedi.
Yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısının İş Dünyasına Getirdiği Yenilikler ve İş Dünyasının Beklentileri Paneli, TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun ev sahipliğinde gerçekleştirildi.
Açılış konuşmaları, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tahsin Kesici tarafından gerçekleştirilen panelin oturum başkanlığını Türk Ticaret Kanunu Tasarısı Hazırlama Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Ünal Tekinalp yaptı.
Panelde, TOBB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Halim Mete, TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Doç. Dr. Adem Şahin, Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimi Muharrem Barut ve İş Dünyası Vakfı Danışma Kurulu Üyesi Yrd. Doç. Dr. Cüneyt Yüksel konuya ilişkin görüş ve önerilerini anlattılar.
TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun açılış konuşması şöyle:
“Öncelikle tasarıda eksik veya sakıncalı gördüğümüz düzenlemelere satırbaşları halinde değinmek istiyorum. Evvela, odalarımızı ve ticaret sicil memurluklarımızı doğrudan ilgilendiren birkaç husustan başlamak isterim. Tasarının 11’inci maddesinde, ticari işletme tanımlanırken, esnaf işletmesi için, Bakanlar Kurulu’nca çıkarılacak kararname ile belirlenecek sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin, devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletme, ifadesi kullanılmaktadır.
Tasarının 15’inci maddesinde de, yine geliri Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek sınırı aşmayan, gezici, dükkânda ya da sokağın belli yerlerinde göstereceği faaliyeti sermayesinden fazla bedeni çalışmasına dayanan, sanat veya ticaret erbabı esnaf olarak tanımlanmaktadır. Esnaf ve tacir ayrımı kesin kıstaslara bağlanmadığı sürece odalarımız ile esnaf odaları arasında sorunlar yaşanmaya devam edecektir. Bu nedenle esnaf tanımı ya 5362 sayılı Kanunda yer aldığı şekilde yapılmalı, ya da zaten kendi kanununda tanımlandığı için farklı ve mükerrer bir tanıma bu Tasarıda yer verilmemelidir.
Defter tutma yükümlüğünü düzenleyen, 64’üncü maddenin üçüncü fıkrasında; “şirketlerin kuruluşunda açılış onaylarının sicil müdürü tarafından da yapılabileceği, bu onayın noter tarafından yapıldığı durumlarda noterin odalardan getirilecek bir faaliyet onay belgesini aramak zorunda olduğu hususu düzenlenmiştir. Ancak sadece şirket kuruluşları esnasındaki defter açılışlarında bu belgenin aranması yeterli değildir.
Türk Ticaret Kanununun 69’uncu maddesinin 2003 yılında 4884 sayılı Kanunla değiştirilmeden önceki şekli; defterlerin gerek açılışlarında ve gerekse yılsonu tasdikleri esnasında odadan alınacak bir belgenin notere ibrazını şart koşmaktaydı. Bu durum ise, odaların üyelerinin faaliyetlerini sürdürüp sürdürmediklerini tespit açısından önemli bir fırsat yaratmakta, oda üyesi olmayanların ticaret yapmaları ve bu suretle kayıt dışına çıkmaları bu suretle önlenmekteydi.
Ancak 69 uncu maddede değişiklik yapılırken bu husus gözden kaçırılmıştır. Dolayısıyla noterler son yıllarda defter tasdiki sırasında belge istememeye başladılar. Tekrar eski duruma dönülmesi ve noterlerin her aşamada defter tasdiki sırasında oda faaliyet belgesini istemesi gerekmektedir.
5174 sayılı TOBB ile Odalar ve Borsalar Kanununun 10 uncu maddesi; “Oda yönetim kurulu kararı ile kaydı dondurulan üyelerin yönetim kurulu kararını takip eden yılbaşından itibaren iki yıl içinde üyesi bulunduğu odaya müracaatla adres ve durumunu bildirmemesi halinde, oda yönetim kurulunun teklifi ve meclis kararıyla ticaret sicil kaydının resen silinmesi için ticaret sicil memurluğuna ihbarda bulunulur.” hükmünü içermektedir. Ticaret Kanunu’na, bu hükme paralel bir madde eklenmelidir.
Gayrifaal firmaların tasfiye prosedürünü yerine getiremedikleri ve kayıtların açık göründüğü uygulamada çok sık rastlanan bir durumdur. Tasfiye sürecinin uzun ve masraflı olması bunda en büyük etkendir. Bu nedenle, uygulamadaki sıkıntıları giderebilmek için yeni bir düzenleme yapılarak, kaydı dondurulan ve yaklaşık beş yıl boyunca aktif hale gelemeyen firmaların ticaret sicil müdürlüklerince alacaklılarına çağrı ilanlarının yapılması ve alacaklısının çıkmaması koşuluyla, resen ticaret sicilinden kayıtlarının silinmesine imkân sağlanmalıdır.
Şirket tasfiye ve kapanışlarının şirket alacaklılarının ve şirket ortaklarının hak ve alacaklarına zarar vermeksizin basite indirgenmesi ve sürecin kısaltılması sağlanmalıdır. Bir yıllık bekleme süresi çok uzun olup, üç aya indirilmelidir.
Şirketlerin bünyelerine ve denetlenmelerine ilişkin hususlarda da eleştiri ve önerilerimiz mevcuttur. Şöyle ki; Tasarının 351 inci maddesinde ; “Kuruluşun denetlenmesine ilişkin rapor işlem denetçisi tarafından verilir. Bu raporu, küçük ölçekli ve halka açık olmayan anonim şirketlerde en az iki yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir de düzenlemeye yetkilidir.”hükmü yer almaktadır. Ülkemizde küçük ölçekli şirketlerin mali imkânları sınırlıdır. İşlem denetiminin en az iki yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir tarafından yapılması zorunluluğu, kobilere büyük mali yük getirecektir. Bu sayı bire indirilmelidir.
Tasarının 359 uncu maddesinde; “Şirket yönetim kurulu üyelerinin en az yarısıyla, tüzel kişi adına tescil ve ilan edilen kişinin ve tek üyeli yönetim kurulunda bu üyenin yüksek öğrenim görmüş olması şarttır.” denilmektedir. Ülkemizde, özellikle Anadolu’da geleneksel aile şirketleri çoğunluktadır. Eski kuşak yöneticiler arasında yüksek okul mezunu olmayanların sayısı çoktur. Gerçek müteşebbisin kendi kurduğu şirketin yönetim kurulunda yer alamaması gibi bir sonuç anayasada yer alan çalışma ve teşebbüs özgürlüğüne açıkça aykırıdır. Yüksek öğrenim görmüş olma şartı mutlaka yumuşatılmalı, oran düşürülmelidir.
Tasarının 421 inci maddesinde şirket ana sözleşme değişliklerinde uygulanacak toplantı ve karar nisapları düzenlenmekte, ancak Tasarının bu maddesinde karmaşık yeni nisaplar getirilmektedir. Bu farklı düzenlemeler için uygulamada somut bir ihtiyaç yoktur. Kurulu düzen gereksiz yere zedelenecek, şirketlerin kurulu dengeleri alt üst edilecektedir. Bizce, Meri Kanun’un 388 inci maddesi aynen muhafaza edilmelidir.
Tasarıda cezalar ise geneli itibariyle ağır yaptırımlar içermektedir. Ticaret Kanunundan ve Vergi Usul Kanunundan dolayı aynı fiil için mükerrer ceza verilmesinin önüne geçilmeli; hapis cezaları tasarıdan çıkartılmalıdır. Örneğin üç aylık süre içinde web sitesini oluşturmayan küçük ölçekli anonim şirketin yönetim kurulu üyeleri ve limited şirket müdürleri için öngörülen altı aya kadar hapis cezası ağır bir düzenlemedir.
Şahıs firmaları için öngörülen bilânço düzenleme zorunluluğu ve bunu yerine getirmemeye bağlanan cezai yaptırım Tasarıdan çıkarılmalı; firmalar için bir geçiş süreci tanınmalıdır. Aşırı miktarlardaki para cezaları ve hapis cezası yaptırımları, ticari işletmeler üzerindeki yükü artıracak, anayasal bir hak olan teşebbüs özgürlüğü yara alacak ve girişimciler ticaret yapmaktan çekinir hale geleceklerdir.
Tüm bu görüşlerimizin ötesinde, 40 yıllık ticaret kanunumuzun, neredeyse 7 yıla varan bir çalışma sonucunda, çağdaş normlara uygun olarak, yenilenecek olmasından büyük memnuniyet duyuyoruz. Bu tasarı şirketlerimizde, çağdaş işletmecilik, kurumsallaşma, iyi yönetim ilkeleri ve sağlıklı denetim gibi, küresel rekabetin gerektirdiği konularda önemli yararlar sağlayacaktır.
Değerli milletvekillerimizin ve bürokratlarımızın büyük emekleriyle ortaya çıkan bu devasa eserin heba olmaması için, önümüzdeki yıl bu Meclis tarafından mutlaka kanunlaştırılmasını bekliyoruz. Seçim sonrasına bırakılırsa, verilen emeklere yazık olacaktır. Bu yüzden bütün bu çabaların boşa gitmemesi için, iktidarı ve muhalefetiyle, Millet Meclisimizin elimizden geleni yapacağına inanıyoruz.”