1923’te düzenlenen İzmir İktisat Kongresi sonrası 1.Kalkınma Planı ile birlikte sanayide kalkınmaya başlayan ve 1928’de düzenlenen 2.İktisat Kongresi ile sanayileşme hamlesine hız kazandıran ülkemiz, 1928-1940 yılları arasında önemli sanayi hamleleri yaparken, 1940-1950 yılları arasında 2. Dünya Savaşının olması ve çok partili siyasi hayata geçme süreci ekonomideki hızımızı kesmiştir. 1950-1960 dönemindeki büyüme ile 1960 yılında dünyanın en büyük ilk 20 ekonomisi arasına girmiş, 1970-1980 yılları arası Kıbrıs Barış Harekâtı ve terör sebepleri ile bu 10 yılda ilerleme sağlanamamıştır. 1980-1983 yılları arasında darbe, siyasi istikrarsızlık ve belirsizlikler nedeni ile dünya ekonomisinde 25’inciliğe kadar gerileyen ülkemiz, 1983-1990 yılları arasında sırası ile 17., 16. ve 1987 yılında 15. sırada yer almayı başarmıştır. 1993-2001 yılları arasında ise terör ve ekonomik krizlere, siyasi krizlerin de eklenmesi nedeni ile ülkemiz; dünyanın ilk 20 ekonomisinin dışında kalmıştır. 2000-2001 yıllarında dünyada yaşanan krizler ülkemizi de vurmuş olup, bu dönemde yapılan reformlar ve yeni kurumsal yapılanmalar 2002’den sonra oluşan siyasi istikrar ile birlikte 2010 yılına kadar ülkemiz tekrar dünyanın 17.ekonomisindeki yerini alarak pozisyonunu güçlendirmiştir. Bununla birlikte ülkemizin 2014 yılından itibaren dünya ekonomisinden aldığı pay ve gelişen ekonomiler arasındaki yeri gerilemeye başlamış olup son dönemlerde dünyanın en büyük 20 ekonomisi sıralamasından düşme riski ile karşı karşıya kalmış bulunmaktadır.
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız ekonomik gelişmemizin tarihçesi incelendiğinde ekonomik büyümenin etkenleri; siyasi, hukuki ve demokratik kriterlerin yanında faiz ve kur dengelerinden oluşmaktadır. Yani ekonomi faiz ve kur kıskacına sıkıştırılamayacak kadar basit bir denge olmayıp çoklu politikalar ile desteklenmelidir. Bu noktada en önemli etken, toplumun tamamına yayılan adil gelir dağılımının sağlanması ve burada da sabit yatırımların ürün niteliğini arttırması için gerekli adil ortamın sağlanabilmesi için hukuk devleti kriterleri yerine getirilmelidir. Sadece faiz ve kur dengesi geçici dalgaları geçiştirmek için uygulanabilir. Yapısal reformlar ile desteklenerek maliye politikaları ile realize edilmelidir.
Günümüzde faiz ve kur kıskacına sıkışmış ülkemizde enflasyon artışı ezici bir şekilde yükselerek öngörülemez hale gelmiştir. Enflasyon düşürülmeden faiz ve kur dengesinin sağlanamayacağı aşikardır. Bu enflasyon yüksekliği tüketicinin yanında esnaf ve sanayicimizi de olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır ki bunun sebebi enflasyonun yüksek olmasının yanında öngörülemez olması ve dalgalanma aralığının çok yüksek olmasıdır.
Maaş artışları tüketicinin korunması açısından önemli olmakla birlikte maliyet artışları ve masrafların yüksekliği nedeni ile esnaf ve tüccarımızın da aşırı etkileneceği aşikardır. Bu nedenlerden dolayı esnaf ve tüccarımızın giderlerine de devlet desteği olmalı ve düşük faiz uzun vadeli kredilerde KGF desteği ile sunulmalıdır.
Bu ülke bizim ve bu sıkıntılardan diyalogla ve dayanışmayla hep birlikte refaha çıkacağımıza inanıyorum.
Ömer ERTÜRK
Yönetim Kurulu Başkanı